MEHMET ÂKİF ERSOY
Bilgin GÜNGÖR
“İstiklal Marşı” şairi Mehmet Âkif Ersoy, 20 Aralık 1873’te İstanbul’un Fatih ilçesinde bulunan Sarıgüzel semtinde doğmuştur. (Ancak babasının 1870’lerde görev yaptığı Çanakkale’nin Bayramiç ilçesinde nüfusa kaydedilmiştir. Bu nedenle, M. Uğur Derman’ın ortaya çıkardığı nüfus tezkiresinde doğum yeri olarak Bayramiç yazılıdır. Ayrıca Kaya Bilgegil’in Sicil-i Ahval Defteri’nden alıp yayımladığı belgede şairin doğumu hususunda “Bin iki yüz doksan sene-i hicriyyesinde sene-i maliyye 1289 Kal’a-i Sultaniyye sancağına mülhak Bayramiç Kasabasında tevellüd ettiği Tezkire-i Osmaniyye suret-i musaddakasında muharrerdir.” ifadesi yer almaktadır) Babası, küçük yaşlarda Arnavutluk’tan gelip İstanbul’a yerleşen ve bir dönem Fatih Medresesi’nde müderrislik yapmış olan Mehmet Tâhir Efendi; annesi ise Buhara’dan göç ederek Anadolu’ya gelmiş ve Tokat’a yerleşmiş olan bir aileye mensup Emine Şerife Hanım’dır.
Asıl adı Mehmet Ragif’tir. Fakat çevresi tarafından daha çok “Mehmet Âkif” olarak anılmış ve bu isimle tanınmıştır. Çocukluğunun önemli bir bölümünü Sarıgüzel’de geçiren şair, dört yaşındayken Fatih’te bulunan Emir Buhari Mahalle Mektebi’ne gönderilmiştir. Burada iki yıl okuduktan sonra mektebin iptidai kısmına geçmiş ve bu kısımda üç yıl eğitim görmüştür. Ardından Fatih Askerî Rüşdiyesi’ne başlamış, üç yıl sonra burayı bitirip Mülkiye İdadisi’ne kaydolmuştur. İdadide okurken babasını kaybetmesi ve Sarıgüzel’deki evlerinin yanmasından ötürü ailesiyle birlikte ekonomik sıkıntılarla boğuşmaya başlamıştır. Bu nedenle idadiyi terk etmiş, iş hayatına daha kısa sürede atılmak adına o dönemde yeni açılan Halkalı Ziraat ve Baytar Mektebi’ne kaydolmuştur. 1893’te buradan birincilikle mezun olmuştur. 1893’te Ziraat Vekâleti Baytarlık Şubesi’nde çalışmaya başlamıştır. Memuriyetinin ilk dört yılında Rumeli, Anadolu ve Arabistan coğrafyalarında veterinerlik yapmış, böylelikle ülkesini daha yakından tanıma imkânı bulmuştur. 1898’de Tophane-i Âmire Veznedarı Mehmet Emin Bey’in kızı İsmet Hanım’la evlenmiştir. Bu evlilikten Cemile, Feride, Suad, Emin ve Tahir adlı çocukları dünyaya gelmiştir. Baytarlık Şubesi’ndeki görevine ek olarak 1906’dan itibaren öğretmenlik yapmaya başlamıştır. Halkalı Ziraat ve Baytar Mektebi’nde kompozisyon, Çiftçilik Makinist Mektebi’nde Türkçe, Darülfünun ve Darülhilafe Medresesi’nde ise Osmanlı Edebiyatı dersleri vermiştir.
I. Meşrutiyet’in ilanından sonra Âkif, siyaset ve basın hayatına da dâhil olmuştur. İlanı izleyen günlerde bir grup arkadaşıyla birlikte dönemin en büyük siyasi otoritesi olan İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne üye olmuştur. Bu dönemde, reformist bir din görüşüne ve dünya genelindeki Müslümanların birliğine odaklı İslâmcılık akımının öncüleri arasında yer almıştır. 1908’de çıkmaya başlayan Sıratımüstakim ve 1912’de çıkmaya başlayan Sebilürreşad dergilerinde şiir, yazı ve çevirileriyle yer almıştır. 1913’te Baytarlık Şubesi’nde müdür yardımcısı olarak çalıştığı sırada, bir tanıdığına yapılan haksızlığa tepki göstermek adına görevinden istifa etmiştir. Aynı yıl, ordu mensuplarına ve ailelerine destek olmak amacıyla kurulan Müdafaa-i Milliye Cemiyeti’nin neşriyat şubesinde Abdülhak Hâmid Tarhan, Recaizade Mahmut Ekrem, Süleyman Nazif, Cenap Şahabettin gibi edebiyatçılarla beraber çalışmıştır. 1914’te İttihat ve Terakki Cemiyeti kontrolündeki gizli haber alma ve ihtilal örgütü olan Teşkilat-ı Mahsusa adına Tunuslu Şeyh Salih Şerif’le birlikte Almanya’ya giderek burada İtilaf Devletleri safında çarpışmış ve esir düşmüş Müslümanları aydınlatmaya yönelik propaganda faaliyetlerinde bulunmuştur. Yine Teşkilat-ı Mahsusa adına 1916’da Arabistan’a gönderilmiş ve bu bölgede İngilizlerin kışkırtmasıyla Osmanlı Devleti’ne başkaldıran Arap aşiretlerini devlete bağlamak adına propaganda yapma görevini icra etmiştir. 1918’de Mekke Şerifi Vezir Ali Haydar Paşa’nın daveti üzerine Lübnan’a gitmiş; burada Şeyhülİslâmlığa bağlı olarak kurulan, dinî meseleleri çözümlemeyi amaçlayan bir danışma ve bilim kurulu niteliğindeki Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiye Cemiyeti’nde üye ve başkâtip olarak çalışmıştır. Ayrıca bu cemiyetin yayın organı olan Ceride-i İlmiye’yi yönetmiştir. Millî Mücadele’nin başlaması üzerine Balıkesir’e gitmiş, 6 Şubat 1920 tarihinde buradaki Zağnos Paşa Camii’nde Millî Mücadele’yi destekleyici bir hutbe vermiştir. Aynı yıl, Millî Mücadele’yi desteklemesi sebebiyle Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiye Cemiyeti’nden azledilmiştir. Bu sıralarda Mustafa Kemal Paşa tarafından gelen davet üzerine Ankara’ya geçmiştir.
17 Mayıs 1920’de Burdur’dan, 3-4 Haziran 1920’de ise Çanakkale’den milletvekili seçilmiş; Burdur milletvekilliğini tercih etmiştir. Aynı yılın Kasım ayında Kastamonu’da Nasrullah Camii’nde Millî Mücadele lehine vaaz vermiş, bu vaazın metni cephelere dağıtılmıştır. Dostu Eşref Edip Fergan’la Sebilürreşad’ı Ankara’da çıkarmaya başlayan Âkif, 1921’de Taceddin Dergâhı’na yerleşmiştir. Bu dönemde düzenlenen millî marş yarışmasına Maarif Vekili Hamdullah Suphi Tanrıöver’in isteği üzerine katılmış, Taceddin Dergâhı’nda kaleme aldığı “İstiklâl Marşı” bu yarışmada birinci olmuştur. Âkif’in Türk ordusuna ithaf ettiği “İstiklâl Marşı”, 12 Mart 1921’de TBMM’de okunduktan sonra millî marş olarak kabul edilmiştir. 1922 yılında hastalık gerekçesiyle milletvekilliğinden istifa etmiş, Mısır Hidivi Abbas Halim Paşa’nın daveti üzerine 1923’te Mısır’a gitmiştir. İlk birkaç yıl yaz aylarında İstanbul’a gelen Âkif, 1926’da Mısır’a kalıcı bir şekilde yerleşmiştir. Mısır’da Diyanet İşleri Başkanlığı’yla yapmış olduğu anlaşma doğrultusunda Kur’an-ı Kerim meali üzerinde çalışmıştır. Kahire’deki Câmiat-ül Mısriyye Üniversitesi’nde Türkçe ve Türk Edebiyatı dersleri vermiştir. 1934’te çıkarılan Soyadı Kanunu’yla “Ersoy” soyadını almıştır. Siroza yakalandıktan sonra tedavi için 17 Haziran 1936’da İstanbul’a gelmiş, İstanbul’un Beyoğlu ilçesindeki Mısır Apartmanı’nda ikamet etmiştir. 27 Aralık 1936’da bu apartmandaki odasında vefat etmiş, naaşı Edirnekapı Mezarlığı’na defnedilmiştir.
Asıl mesleği veterinerlik olan, II. Meşrutiyet ve sonraki dönemlerde din ve düşünce adamı kimlikleriyle de görünürlük kazanan Âkif, geçmişten günümüze daha çok şairliğiyle tanınmış ve bu yönüyle Türk Edebiyatı tarihine damga vurmuştur. Türkiye’de “İslâmcı Edebiyat”, “İslâmî Edebiyat”, “İslâmcı Akım” gibi adlarla anılan edebî geleneğin öncüsü odur. Henüz Halkalı Ziraat ve Baytar Mektebi öğrencisiyken dergilere şiir gönderen ve az çok ismi duyulan Âkif, II. Meşrutiyet’in ilanından sonra şiirde ısrarcı olmuş, yedi şiir kitabı çıkarmış ve edebiyat dünyasının en tanınan simalarından biri hâline gelmiştir. Söz konusu kitaplar ilk baskı tarihlerine göre şöyle sıralanabilir: Safahat: Birinci Kitap (1911), Safahat: İkinci Kitap: Süleymaniye Kürsüsünde (1912), Safahat: Üçüncü Kitap: Hakkın Sesleri (1913), Safahat: Dördüncü Kitap: Fatih Kürsüsünde (1914), Safahat: Beşinci Kitap: Hatıralar (1917), Safahat: Altıncı Kitap: Âsım (1924), Safahat: Yedinci Kitap: Gölgeler (1933). Daha sonra bu yedi kitap Âkif’in ölümünden sonra (1943) tek bir kitapta toplanmış, Safahat genel başlığıyla yayımlanmıştır. Âkif, millete ait olduğu düşüncesiyle “İstiklâl Marşı”nı bu külliyatı oluşturan hiçbir kitabına almamıştır. M. Ertuğrul Düzdağ’ın verdiği bilgilere göre bu yedi kitapta toplam 11.240 mısra tutan 108 şiir yer almaktadır. Düzdağ, ayrıca, Safahat külliyatının “yurdumuzda en fazla alınan ve okunan, bir şiir ve fikir kitabı” olduğunu söyler.
Âkif’in şiiri, en net tabirle, İslâmcı şiirdir. O, şiirlerinde; hurafeciliğin reddine ve bilimsel/teknolojik gelişmeleri olumlamaya dönük reformist mantığı, Müslümanlar arasında birliği ve antiemperyalizmi önceleyen bir İslâmcı düşünce doğrultusunda (Bu düşüncenin temel kaynaklarını Cemaleddin Efgani ve Muhammed Abduh’un argümanlarının teşkil ettiği öne sürülür.) toplumsal aksaklıkları, siyasi gelişmeleri işlemiş ve birtakım reçeteler sunmuştur. Bu çerçevede içeriği biçimden, eğiticiliği estetikten üstün tutmuştur. Bu durum, onun edebiyat ve şiir hakkındaki düşünceleriyle bir arada düşünülebilir. 8 Mart 1912 tarihli Sebilürreşad dergisinde yayımlanan “Edebiyat” başlıklı makalesinde Âkif; “(…) Şiir için, edebiyat için ‘süs’, ‘çerez’ diyenler var. Karnı tok, sırtı pek milletlere göre bu söz belki de doğrudur. Lâkin bizim gibi aç, çıplak milletlere süsten, çerezden evvel giyecek, yiyecek lâzım. Onun için ne kadar süslü ne kadar tatlı olursa olsun, libas hizmetini, gıda vazifesini görmeyen edebiyat bize hiç söylemez. (…) Elverişli bulduğumuz her mevzuu yazacağız. Hele içtimâî dertlerimizi dökmekten, yaralarımızı açıp göstermekten, hiç çekinmeyeceğiz. Bundan maksadımız birtakım zavallıların zannettiği, yâhud zannettirdiği gibi milleti, ele, düşmana karşı maskara etmek değildir. Merâmımız kendimizi değil, maskaralıklarımızı maskara etmektir. Tâ ki ülfet neticesi olarak, her gün yapmaktan hiç sıkılmadığımız, hiç eza duymadığımız bir sürü fenalıkları yavaş yavaş bırakalım da elbirliğiyle insanlığa doğru bir adım atalım. (…)” der. Edebiyatın “süs”, “çerez” değil; “libas hizmetini, gıda vaziyetini” görmesi gerektiğine inanan ve toplumsal sorunlara ışık tutarak okuru bilinçlendirmeyi amaçlayan Âkif, Türk Edebiyatı tarihinde toplumsal/angaje edebiyat çizgisini sürdürenler arasında yer almıştır.
Âkif, II. Meşrutiyet’in ilanı sonrasında Türkiye’nin yaşadığı bütün savaşları, toplumsal gelişmeleri şiirlerine konu edinmiştir. Bu bağlamda Çanakkale Savaşları’nı da göz önünde bulundurduğu görülmektedir. Hatıralar kitabında yer alan ve şairin Berlin’e dair izlenimlerini barındıran “Berlin Hatıraları” şiirinde bir destan söylemi çerçevesinde, Mehmet Güneş’in belirttiği gibi Çanakkale’de yedi düvele karşı savaşan “Mehmetçiğin azim ve kararlılığına [olan] güveni”ni ortaya koyar. Bu noktada şiirin “(…) / – Korkma! / Cehennem olsa gelen, göğsümüzde söndürürüz; / Bu yol ki Hak yoludur, dönme bilmeyiz, yürürüz! / Düşer mi tek taşı, sandın, harîm-i nâmûsun? / Meğer ki harbe giren son nefer şehîd olsun. / Şu karşımızdaki mahşer kudursa, çıldırsa; / Denizler ordu, bulutlar donanma yağdırsa; / Bu altımızdaki yerden bütün yanardağlar, / Taşıp da kaplasa âfâkı bir kızıl sarsar; / Değil mi cebhemizin sînesinde îman bir; / Sevinme bir, acı bir, gâye aynı, vicdan bir; / Değil mi cenge koşan Çerkes’in, Lâz’ın, Türk’ün, / Arab’la, Kürd ile bâkîdir ittihâdı bugün; / Değil mi sînede birdir vuran yürek… Yılmaz! / Cihan yıkılsa, emîn ol, bu cebhe sarsılmaz! / Nasıl ki yarmadan âfâkı pâre pâre düşer, / Hudâ’yı boğmak için saldıran cünûn-i beşer; / Nasıl ki nûr-i hakîkatle çarpışan evhâm; / Olur şerâre-i gayretle âkıbet güm-nâm, / Şu karşımızdaki mahşer de öyle haşrolacak, / Yakında kurtulacaktır bu cebhe… / (…)” dizeleri öne çıkar.
Âsım’da Âkif geleceğin büyük Türkiye’sini kuracağını tasavvur ettiği ve “Âsım’ın Nesli” olarak adlandırdığı gençliğin Çanakkale’de gösterdiği kahramanlıklarla rüştünü ispatladığını düşünür. Bu çerçevede de Çanakkale Savaşları’nın atmosferini şiirsel düzlemde “Berlin Hatıraları”ndaki gibi destansı bir söyleyişle yeniden yaratır. Kitapta yer alan “(…) / Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı dünyâda eşi? / En kesîf orduların yükleniyor dördü beşi, / -Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya- / Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya. / (…) / Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer; / O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkâz-ı beşer… / Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak, / Boşanır sırtlara, vâdîlere, sağnak sağnak. / (…) / Âsım’ın nesli… diyordum ya… nesilmiş gerçek: / İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek. / (…) / Yaralanmış temiz alnından, uzanmış yatıyor; / Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor! / Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker! / Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer. / Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîd’i… / Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi… / Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? / ‘Gömelim gel seni târîhe’ desem, sığmazsın. / (…) / Sen ki, son ehl-i salîbin kırarak savletini, / Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddîn’i, / Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran… / Sen ki, İslâm’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran, / O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın; / Sen ki, rûhunla berâber gezer ecrâmı adın; / Sen ki, a’sâra gömülsen taşacaksın… Heyhât, / Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât… / Ey şehîd oğlu şehîd, isteme benden makber, / Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber. / (…)” dizeleri bu noktada özellikle dikkat çeker.
Âkif’in kaleme aldığı bu şiirler, Çanakkale Savaşları’nın yansıması/işlenişi bağlamında Türk Edebiyatının kanonik eserleri arasında yer almaktadır.
Kaynakça
A.Cerrahoğlu [Kerim Sadi]. Bir İslâm Reformatörü Mehmet Âkif. İstanbul: İstanbul Matbaası, 1964.
Düzdağ, M. Ertuğrul. “Mehmed Âkif Ersoy, Hayatı, Eserleri, San’atı ve Ahlâkı”, [içinde: Ersoy, Mehmed Âkif, Safahat. Haz. M. Ertuğrul Düzdağ, İstanbul: Çağrı Yayınları, 2007, s. (15)-(49)].
Erişirgil, Mehmet Emin. İslâmcı Bir Şairin Romanı Mehmet Âkif. Haz. Aykut Kazancıgil, Cem Alpar. Ankara: Atlas Kitap, 2017.
Ersoy, Mehmed Âkif. Safahat. Haz. M. Ertuğrul Düzdağ, İstanbul: Çağrı Yayınları, 2007.
[Fergan], Eşref Edib. Mehmet Âkif Hayatı, Eserleri ve Yetmiş Muharririn Yazıları. Haz. Fahrettin Gün. İstanbul: Beyan Yayınları, 2010.
Gözütok, Şakir. “Mehmet Akif Ersoy ve İttihat ve Terakki ile İlişkileri”, İttihatçılar ve İttihatçılık Sempozyumu (25 Kasım 2014, Ankara)-Bildiriler. C. 3, Ankara: Türk Tarih Kurumu, 2015, 1-15.
Güneş, Mehmet. “Çanakkale’nin Mehmet Âkif’i, Mehmet Âkif’in Çanakkale’si”, Çanakkale Edebiyat Atlası. Ed. Bilgin Güngör. Çanakkale: Paradigma Akademi Yayınları, 2021, 107-117.
Karakoç, Sezai. Mehmed Âkif. İstanbul: Diriliş Yayınları, 2007.
Kuntay, Mithat Cemal. Mehmet Âkif Ersoy Hayatı-Seciyesi-Sanatı. İstanbul: Alfa Basım Yayım, 2020.
Mehmet Akif Ersoy ve İstiklal Marşı. Haz. Orhan Özdil, Murat Babuçoğlu, Sena Gürlek. Ankara: Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı, 2021.
Okay, M. Orhan. Mehmed Âkif Kalabalıklarda Bir Yalnız Adam. İstanbul: Dergâh Yayınları, 2015.
Okay, M. Orhan; Düzdağ, M. Ertuğrul. “Mehmed Âkif Ersoy”, TDV İslâm Ansiklopedisi. C. 28, Ankara, 2003, 432-439.
Öncel, Mehmet; Özcan, Nuri. “Hayatı ve Mûsikî Yönü”, Mehmet Âkif Ersoy Hayatı, Mûsikî Yönü ve Bestelenmiş Şiirleri. Ed. Ahmet Hakkı Turabi, Kocaeli: Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Dairesi Başkanlığı Yayınları, 2018, 1-30.
Toksöz, Sedat. “Şehirden Şiire yahut Çanakkale’den Gelip Geçen Şairler”, Çanakkale Edebiyat Atlası. Ed. Bilgin Güngör, Çanakkale: Paradigma Akademi Yayınları, 2021, 21-76.
Atıf
Güngör, Bilgin. “Mehmet Âkif Ersoy”, Çanakkale Savaşları Ansiklopedisi, Ed. Murat Karataş, İstanbul: Çanakkale Savaşları Enstitüsü Yayını (ISBN: 978-605-80897-7-8), 2023.
Bilgin Güngör, “Mehmet Âkif Ersoy”, Çanakkale Savaşları Ansiklopedisi, Ed. Murat Karataş, Çanakkale Savaşları Enstitüsü Yayını (ISBN: 978-605-80897-7-8), İstanbul 2023.
• Maddenin Dijital Nüshasını pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
DOI: https://doi.org/10.5281/zenodo.13749592