DENİZ MAYINI
Çağrı Elibol
Mayın en temel hatları ile ele alındığında patlayıcı bir malzemenin, bir algılayıcı ve ateşleyici düzenek ile ateşlenmesi suretiyle çalışan bir harp silahı olup kara ve su alanlarında (deniz, akar su, göl vd.) kullanılmak üzere tasarlanarak üretilmektedir. Bu başlık altında deniz harp alanında kullanılan mayınlar ele alınacaktır.
Deniz harp mayını, düşmanın bir deniz coğrafi alanına erişimini engellemek ya da kısıtlamak maksadıyla kullanılan, ekonomik olarak diğer harp silahlarına nazaran önemli derecede maliyetinin düşük olması, deniz ortamında uzun süre etkin biçimde kalması, gizliliği, hemen her tip su üstü vasıtasından ayrıca denizaltı ve uçaklardan dökülebilmesi, hedef unsurlara hayati hasarlar verdirmesi ve bu sayede düşmanın materyal, platform, insan ve moral gücüne büyük zararlar verebilmesi, düşmanın harekât planlarını değiştirmesine neden olması gibi avantajları ile modern deniz harp silahları arasında ön plana çıkmaktadır.
Prototip olarak ele alınabilecek ilk mayınların Amerika İç Savaşı yıllarında kullanıldığı bilinmektedir. Ancak silahın gerçek anlamda ve geniş ölçekte ilk kez deniz harbinde kullanılması Rus-Japon Savaşı (1904-1905) dönemine rastlamaktadır. Öyle ki anılan harp sonrasında harplerde teşkil edilen mayınlı sahaların ne şekilde mayınlardan arındırılması gerektiği, mayınların bitaraf devlet ve tekil şahıslara zarar vermesinin önüne geçilmesine yönelik tedbirler gibi hususlar, harp sonrasında La Haye’de icra edilen konferansta ele alınarak bir konvansiyon haline getirilmiştir. 1907 yılında yürürlüğe giren konvansiyona halihazırda devletler hukuku ve savaş hukuku alanlarında başvurulan ve esas teşkil eden doktrinler arasında yer almaktadır. Osmanlı Devleti mezkûr konvansiyona taraf olmamıştır.
Deniz harp mayınları, Birinci Dünya Harbi’nden itibaren denizde faaliyet sahası olan tüm harplerde kullanılmış, özellikle caydırıcılık, gizlilik ve ağır hasar verme özellikleri düşmanın harekat planlarını değiştirmesine, mayınlı sahalara erişim sağlayabilmeleri için karşı harekâtlar düzenlemelerine, ağır materyal, personel ve motivasyon kayıpları yaşamalarına, stratejik, operatif ve taktik üstünlük sağlayamamalarına sebebiyet vererek döken taraflara büyük üstünlükler sunmuştur. Bu kapsamda Çanakkale Cephesindeki deniz muharebeleri tarihteki en önemli örneklerdendir. Teşkil edilen mayın hatları/mayınlı saha suretiyle Müttefik deniz unsurlarının harekât serbestisi bertaraf edilmiş, harekât planları işlevsiz kılınmış ve armadalarının vermiş olduğu çok büyük hasarlar saldıran taraf için çok büyük motivasyon kaybına, savunan taraf için ise çok büyük motivasyon kazanımına yol açmıştır.
Deniz harp mayını, harp sahasında stratejik ve taktik amaçlar ile kullanılmaktadır. Bu minvalde yapılan mayın döküşleri stratejik veya taktik mayın döküşü olarak tasnif edilmektedir.
Stratejik hedefler, uzun vadeli ve daha geniş amaç kapsamına sahip olup bu bağlamda icra edilen mayın döküşlerinin daha büyük miktarlarda ve daha geniş sahalarda olması doğaldır. Çanakkale Boğazı’nda tesis edilen mayınlı sahalar, stratejik hedeflere sahip olup önceliği düşmanın deniz ulaşımı serbestisinin engellenmesi ve bu suretle başkentin korunarak harp temposunun uzun süreli idame edilmesi olarak ele alınabilir. Stratejik mayın döküşü çerçevesinde değerlendirildiğinde amacın gerçekleştiği görülmektedir. Boğazların süratle geçilmesi ve başkente erişilerek Türk harp gücünün oyun dışına çıkarılması olarak özetlenebilecek düşman harp hedefine karşı mukavemetteki başarıda Türk tarafınca teşkil edilen mayın manialarının etkin rolü incelenmek istenildiğinde coğrafya, eldeki mevcut imkân ve kabiliyetler ile karar vericilerin hazırlık planları ile uygulamaları müteakip kısımda ana hatları ile ifade edilmiştir.
Türk Boğazlarının Marmara Denizi güneyinde yer alan Çanakkale Boğazı, takribi uzunluğu 33 mil uzunluğunda olup 3 boğum yeri olarak ifade edilecek coğrafi alanların özelliklerinden istifade edilerek kısımlandırılabilir. Bu alanlardan ilki Boğaz güney girişinden Kepez Burnu’na kadar uzanmakta olup büyük ve geniş bir torbaya benzetilebilir. İkinci alan Kepez Burnu’ndan Kilitbahir önündeki Boğaz’ın en dar mevkine kadar uzanır. Üçüncü kısım ise bahse konu mevkiden Marmara Denizi’ne kadar devam eder. Kara tahkimatlarının ve mayın manialarının teşkilinde ifade edilen coğrafi özelliklerden ve bu alanların deniz akıntısı, rüzgarlar ve kara yapılarından azami surette istifade edilmesi esas alınmıştır. Hatların teşkilinde genel prensip olarak hatların kara ve deniz topçu bataryaları ile statik ve dinamik olarak desteklenmesi hususu esas alınmış; mayınlı hatların karşı kuvvet tarafından tarama faaliyetleri ile zayıflatılabileceği göz önünde tutulmuştur.
Osmanlı Devleti, 27 Eylül 1914 tarihinde Boğaz’ın serbest seyrüseferden men edildiğini dünya kamuoyuna diplomatik kanallar ile ilan etmiştir. Bahse konu tarihe kadar 4 mayın hattı teşkil edilmiş, müteakiben hat sayısı aşağıda izah edileceği üzere 10’a yükseltilmiştir. Boğaz mayın manialarının teşkilinde Selanik, İntibah ve Nusret gemileri mayın dökücüler, Giresun, Samsun ve Nilüfer gemileri ise mayınları Çanakkale’ye intikal ettiren gemiler olarak görev almışlardır. Selanik 1 ve 2’nci hatları, İntibah 3,4 ve 5’inci hatları ve Nusret kalan hatları mayın döküşü suretiyle teşkilde görev almıştır.
Mayın manialarının teşkili süreci 4 Ağustos 1914 tarihli Başkumandanlık emri ile başlamış olup bu emir Boğaz’ın kısmen kapatılması ve ticari gemilerin seyrüseferi için geçit koridoru bırakılması hususlarını ihtiva etmektedir. Buna binaen Selanik gemisi tarafından 4 Ağustos 1914’te 22 mayınlık ilk mayın hattı kurulmuştur. 5 Ağustos’ta Giresun gemisinin İstanbul’dan intikalini sağladığı mayınlar ile yine Selanik gemisi 26 mayınlık ikinci hattı oluşturmuştur. İntibah gemisi 15 Ağustos’ta 40 mayın ile üçüncü hattı oluşturmuş ve 17 Ağustos’ta ilk hatta 4 mayın daha ilave olarak dökmüştür. Anılan gemi 24 Ağustos’ta üçüncü hattın geçit yerine 3 mayın daha dökerek geçidi daraltmıştır. 26 Ağustos’ta Başkumandanlık, Giresun gemisi ile yeni mayınları Çanakkale’ye göndererek ilave bir mayın hattının daha kurulmasını emretmiştir. 5 Eylül’de Nusret gemisi, İntibah gemisinin onarıma muhtaç olması münasebetiyle Çanakkale’ye intikal etmiştir. 7 Eylül’de Giresun, 40 mayın daha ve 17 Eylül’de Nilüfer gemisi 32 mayın daha Çanakkale’ye intikal ettirmiştir. 24 Eylül’de İntibah gemisi dördüncü mayın hattını kurmuş ve 26 Eylül’de üçüncü hatta mevcut gediği kapatarak seyrüseferin Marmara’ya devam edebilmesini böylelikle imkânsız hale getirmiştir. Seyrüsefer için açık tutulan koridorun ilk ve ikinci hatlardaki alanları, 1 Ekim günlü Başkomutanlık emri ile Samsun gemisi tarafından dokuzar mayın dökülerek kapatılmış ve hatlarda gedik bırakılmamıştır. Aynı gün İntibah gemisi 29 mayınla beşinci hattı; 9 Kasım’da ise 16 mayın ile altıncı hattı oluşturmuştur. Nusret gemisi 17 Aralık’ta 50 mayınla yedinci hattı, ardından Samsun gemisinden aldığı 28 mayınla sekizinci hattı; 30 Aralık’ta 39 mayın ile dokuzuncu hattı teşkil etmiştir. Böylelikle stratejik mayın döküşü harekâtı nihayete ermiştir.
Mevcut mayın hatları genel olarak değerlendirildiğinde mayın stoklarının yetersizliği, mayınların aralarındaki mesafelerin 70-80 metre kademelerinde olmasına sebebiyet vermiş; buna karşın tesirin arttırılabilmesi maksadıyla hat sayısının arttırılması ve tüm mayınların aynı eksenlerde ve birbirlerini aynı düşey hat üzerinde takip etmemesine özen gösterilerek dökülmesi esas alınmış; böylelikle sayısal zafiyet döküş planındaki maharet ile dengelenmeye çalışılmıştır. Ayrıca düşmanın tespit ve mukavemet etmesi olasılığının pek düşük olduğu, bir donanım maharetiyle herhangi bir mevkiye sabit olmayarak deniz yüzeyinde serbestçe bulunan ve “serseri mayın” olarak adlandırılan mayınların kullanılması planlanmıştır. Sayısal bir değerlendirme yapıldığında mayın hatlarına toplam 522 mayının döküldüğü, bu mayınlara ilave edilen 36 mayın ve bağımsız olarak dökülen 44 mayının da eklenmesi ile toplam sayının 602 olduğu; 42 mayının döküş esnasında, 109’unun da döküş sonrasında yüzeye çıktığından geri intikal ettirildiği; ayrıca 27 mayının da hatlardan koparak kaybolduğu hususları tespit edilmiştir. Bahse konu mayınlar çok çeşitli menşe ve modellerden oluşmaktadır. Öyle ki İstanbul’dan getirilen mayınların Alman, Bulgar, Rus ve Fransız menşeli olanları yanı sıra menşei tespit edilememiş olanlar ile birlikte geniş bir kartela oluşturduğu görülmektedir.
Müttefik armadasınca mayın manialarına yönelik icra edilen faaliyetler kapsamında 27-28 Şubat 1915 tarihlerinde mayın tarama gemilerinin Boğaz’dan 6 mil kadar bir mesafe içeri girerek şehrin en yakın mesafelerine kadar olan alanlardaki mayın tarama faaliyetleri en önemli aşama olarak ele alınmaktadır. Bu aşamadan itibaren 17 Mart tarihi akşamına kadar mayın tarama faaliyetleri sürmüş ve Müttefik komutası mayın tehdidinin bertaraf edildiğine kanaat getirmiştir. Bu karar gelecekte ders niteliğinde bir husus olarak ele alınacaktır zira mayınların devrin teknolojisinin sunduğu imkanlar ile azami surette tespit edilerek bertaraf edilmiş olması, mayın tehdidinin ortadan kaldırılmış olduğu anlamına gelmeyecektir. Bu noktada Tuğamiral Keyes’in görevi ne denli iyi gerçekleştirdiklerine ilişkin beyanı şu şekilde olup çıplak gözle görülemeyen ve “sinsi” bir silah ve tehdit olan mayına karşı hiçbir zaman rahatlıkla sahanın emniyetli olduğu raporunun verilmemesi gerektiği gerçeğine kuvvetle işaret etmektedir: “Tanrıma inandığım gibi mayınların temizlendiğine de inanıyorum”. Türk tarafı icra edilen mayın tarama faaliyetleri ve sahil bataryalarının tahrip edilmesine yönelik olarak elindeki tüm imkanları seferber etmeye gayret gösterecektir. Öncelik mayın hatlarında açılan gediklerin kapatılmaya çalışılması olmuştur.
Stratejik hedefler hitamında ele alınması gereken diğer yaklaşım olan taktik hedefler ise kısa vadeli ve daha özel amaçlı hedefler olarak ön plana çıkmaktadır. Bu bağlamda taktik mayın döküşüne verilebilecek en değerli örneklerin başında Nusret Mayın Gemisi tarafından icra edilen mayın döküşü gelmektedir. Düşman deniz unsurlarının hareket alanları değerlendirilerek muhtemel dönüş alanı tespit edilmiş, kara bombardımanı icra eden bu unsurların sahne dışına çıkarılması ve armadanın Boğaz sularından kaçınması hedeflenmiş ve tespit edilen alana özel olarak düşük miktarda ve olanaklar müsaade ettiği ölçüde bir mayın döküş harekâtı gizlilik içinde yapılarak çok kısa sürede sonuçları alınmıştır.
Müttefik deniz gücü tarafından 26 Şubat’tan itibaren süregelen mayın tarama faaliyetleri neticesinde Türk tarafınca teşkil edilen mayın manialarının etkinliği belirli ölçüde düşürülmesine karşın halihazırda mayın tehdidi devam etmektedir. Bununla birlikte karada konuşlu sabit ve mobil bataryalar ile kara tahkimleri muhasıma dirence devam etmektedir. Düşmanın mayın tarama ve gözcülük faaliyetleri (uçaklar ile olanlar dahil) düşman harp karar vericilerinde mayın tehdidinin bertaraf edildiği kanaatini oluşturmuş ve artık denizden taarruzun son safhasına gelindiği değerlendirilerek 18 Mart 1915 tarihinde son deniz taarruzu planlanmıştır. Bu kapsamda Boğaz’ın coğrafi özellikleri ve Türk tarafının mevcut, karadan direnişi nedeniyle şiddetli bir taarruz planlanmış; bu plan dahilinde gemiler üç grup halinde teşkil edilerek kara direnişinin kırılması ve hitamında Boğaz’ın Müttefik seyrüseferine elverişli hale getirilmesi öngörülmüştür.
Amiral de Robeck, görevi teslim aldığı önceki komutan Amiral Carden’in saldırı planını mevcut haliyle kabul ederek uygulamaya sokmaya karar vermiştir. Plan dâhilinde, Boğaz’ın iki kıyısındaki bataryaların susturulması 18 Mart tarihinde icra edilecek asıl hedeftir. Bu kapsamda gruplandırılan gemiler gruplar halinde Boğaz kuzeyine ilerleyiş ile birlikte bataryalara taarruz edecek, müteakiben yerlerini ardılı gruplara bırakarak Erenköy Koyu’nda dönüş yaparak görev grubuna tekrar dahil olacaklardır. Bu kapsamda Erenköy Koyu, gemilerin günün teknolojisi de göz önüne alındığında dönüş manevraları için en uygun mahaldir. Türk karar vericileri, coğrafyanın ve mevcut teknolojinin vermiş olduğu kısıtlamaları en iyi şekilde tahlil etmişler; bu hususlara istinaden gemilerin anılan mahalde manevra icra edeceklerini öngörmüşlerdir. Bu kapsamda artık kısa vadeli taktik bir hedef ortaya koyulabilecektir: Erenköy Koyu’nda manevra icra edecek unsurların harekât serbestisinin bertaraf edilmesi.
Boğaz’a dökülen mayınlardan elde kalan 26 adedi, Nusret gemisince dökülmek üzere bu göreve tahsis edilmiş; deniz ve hava koşullarının elverişli olduğu 7-8 Mart gecesi bahse konu mayınlar Erenköy Koyu’na alışılagelmiş olan sahile paralel döküş paternine tezat olarak sahile dik biçimde dökülmüştür. Bu döküş planında, düşman gemilerinin manevralarına engel teşkil edecek en etkin olasılık olan sahile dikey istikamette döküşün esas alınmasındaki gaye, düşmanın öngörülerinin ve alışılagelmiş paternlerin dışında bir tertip almak ve mayın tehdidini olabildiğince Boğaz içine kadar uzatarak manevra alanını en etkin biçimde kaplamaktır. Bahse konu 26 mayına ilave olarak 17-18 Mart gecesi Sivrihisar gemisi de sahilden bir kilometre açıktan 18 mayını Tekir Deresi ile Domuzdere arasında dökerek bu taktik maniayı kuvvetlendirmiştir. Müttefik mayın tarama faaliyetlerinde teşkil edilen bu taktik mayın döküşü ürünü mayın maniası tespit edilememiş; aynı zamanda harp planlayıcıları tarafından da öngörülememiştir.
Türk topçu ateşinden sakınan ve tekrar teşkillenmek gayretinde bulunan Müttefik unsurları, Türk planına Erenköy Koyu’nda yenik düşerek ağır zayiat vermişlerdir. Boğaz topçularının vermiş olduğu ağır zarardan uzaklaşarak bölgeye gelen Bouvet ve Ocean gemileri mayınların vermiş olduğu hasara bağlı olarak batmışlardır.
Erenköy Koyu’nda icra edilen bu taktik mayın döküş harekâtı, kısa vadeli hedeflere azami hizmet etmiş, yer ve zaman bakımlarından kısıtlı olan bir döküşü muhteva etmiş ve gelecekte ders niteliğinde bir savunmayı sergilemiştir.
Teknik açıdan incelendiğinde deniz harp mayınlarının, ana olarak iki alt kısımdan müteşekkil olduğu görülmektedir. İlk alt kısım, patlayıcı malzemeyi ihtiva eden mayın zarfı, ikinci alt kısım ise bu patlayıcı maddenin hedef unsurlara hasar vermek üzere patlatılmasını sağlayan algılama ve ateşleme mekanizmasından müteşekkildir. Patlayıcı malzemeler, en ilkeli kara barut olmak üzere teknolojinin elverdiği ölçüde gelişmiş malzeme seçeneklerinden tercih edilmekte olup bulunduğu ortamda uzun süre dayanması ve yüksek bir patlama gücü oluşturması tercihlere etki eden asıl etmenlerdir. Bu patlayıcı malzemeler, “mayın zarfı” olarak adlandırılan bir muhafaza birimi içerisine doldurulmaktadır. İkinci alt kısım olan algılama ve ateşleme mekanizmaları ise mayının hedefi olarak belirlenen unsurların (su üstü gemileri, denizaltılar, deniz uçakları, çıkarma gemileri, dalgıçlar vb) bulunduğu coğrafi alanda oluşturacağı etkilere istinaden algılayıcıların (sensörler) ateşleme mekanizmasını çalıştırması ve bu yolla mayın zarfında mevcut patlayıcı malzemeyi ateşlemesi maksadıyla tasarlanan kısımdır.
Deniz harp mayınının her iki ana alt kısmı da teknolojideki gelişmeler nispetinde ilerleme göstermektedir. Öyle ki patlayıcı malzemeler, geçmişe nazaran daha az miktarda kullanılmasına karşın daha yüksek patlama gücü ortaya çıkarma; algılayıcı mekanizmalar ise daha hassas hedef seçimi, daha uzun süre etkin kalma, daha uzak mesafelerden sinyal alma gibi özelliklere erişmişlerdir.
Deniz harp mayınlarının tasniflendirilmesi çok çeşitli biçimlerde yapılmaktadır. En sık yapılan tasniflendirme, mayın zarfının konumuna göredir. Mayın zarfının, deniz dibinde bulunduğu mayınlar “dip mayını”, bir ağırlık ile irtibatlandırılarak deniz dibinden belirli bir mesafe derinlikte bulunan mayınlar “demirli mayın” olarak isimlendirilmektedir. Diğer bir sık kullanılan tasniflendirme, algılayıcı mekanizmalar çerçevesinde yapılmaktadır. Bu bağlamda en temel biçimde hedef algılama mekanizmaları kontak; yani çarpma tesiri ateşlemeli ve anormallik tesiri ateşlemeli (inflüens) olarak iki ana kısma ayrılmaktadır. Kontak mayınlar, mayın zarfı üzerinde ya da mayın zarfına bir mekanizma ile ilişkilendirilen ve çarpma tesiri ile çalışan algılayıcıların hedef deniz unsuruna temas etmesi (çarpması) ile düşük güçlü bir elektrik akımı oluşturmakta ve bu elektrik akımı ateşleme mekanizmasında mayın zarfı içinde bulunan patlayıcıyı ateşleyecek imha zinciri işleyişini başlamaktadır. İfade edilen hedef algılama ve patlayıcı imha işlem zinciri benzer biçimde inflüens mayınlar için de geçerlidir. Aralarındaki fark, algılayıcılardan ileri gelmektedir. Öyle ki inflüens mayınlar, hedef unsurların (gemi, denizaltı, deniz uçağı, dalgıç, küçük su altı aracı vb) yer kürede oluşturdukları ve anormallik olarak adlandırılan doğal ortam değişimlerinden bir veya birkaçının bir arada değerlendirilmesi suretiyle ateşleme işlemini gerçekleştirmektedir. İfade edilen doğal ortamın değişimi etmenlerinden başlıcaları ses dalgaları (akustik), manyetik dalgalar ve basınç eğrileri (preşer) olup ışık renk hüzmesi değişimi, sismik dalgalar gibi çok çeşitli etmenler de ele alınabilmektedir. Algılayıcı ve ateşleyici sistemler gelişen teknoloji doğrultusunda iyileştirilmekte ve çeşitlendirilmektedir. Öyle ki günümüzde dalgıçlar ve küçük su altı araçlarına duyarlı sistemler dahi mevcuttur.
Mayınların tasniflendirilmesinde bir diğer yöntem, mayın silahının hedef aldığı unsurlara istinaden değerlendirilmesidir. Bu bağlamda çıkarma harekâtı engelleyici mayın, dalgıçlara yönelik mayın, ticari trafiği hedef alan mayın ve benzeri başlıklar olarak ele alınabilmektedir. Bahse konu tasniflendirme, operatif açıdan ziyade teknik bir husustur.
Mayın silahı, müstakil mayınların oluşturduğu tehdit ve riskten ziyade, bir alan silahı olarak ele alınmaktadır. Yani, her bir mayının teşkil edeceği tehdit ve riskin kısıtlı ve düşük bir coğrafî alanı kapsaması dezavantajı, çok sayıda mayının bir coğrafi alanı kapsayacak biçimde dökülmesi suretiyle etkin bir engelleme oluşturmaktadır. Bahse konu tehdit ve riskin kabul edilebilir ölçeklere indirilmesi maksadıyla mayın karşı tedbirleri harekâtları icra edilmektedir. Bu kapsamda Müttefiklerin Çanakkale Boğazı’nda icra ettikleri mayın tarama harekâtı önemli bir örnek olup, başarısızlıkla sonuçlanmış ve harekât hedefine ulaşamamıştır. Mayın karşı tedbirleri harekâtının icrası, alternatif su yolu ya da harekât alanı bulunmayan hallerde taarruz eden taraf için büyük bir güç ve gayrete kumanda etmekte; bu durumun aksi ele alındığında savunan taraf için çok önemli bir üstünlük oluşturmaktadır. Alternatif su yolu bulunan hallerde ise saldıran tarafın hareket serbestisine engel çekilmekte ve savunma için planlanan harp gayreti daha etkin kullanılabilmektedir.
Kaynakça
Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi ‘’Deniz Harekâtı’’. C.VIII. Ankara: Genelkurmay Basımevi, 1976.
Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale Cephesi. C.V, K.I, Ankara: Genelkurmay Basımevi, 1993.
Büyüktuğrul, Afif. Osmanlı Deniz Harp Tarihi ve Cumhuriyet Donanması. İstanbul: Deniz Basımevi, 1984.
Edwards, Joshua. “Preparing Today for the Mines of Tomorrow”. Naval War College Review. Yaz 2019, C.72, Sayı:3; 40-61.
Evangelista, Rickson E. “Mine Warfare: Lessons Learned and Forgotten” (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Naval War College, Newport 2008.
J.Cornish, Gregory. “U.S. Naval Mine Warfare Strategy: Analysis of the Way Ahead” (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), U.S. Army War College, Pennsylvania 2003.
L.Page, Richard. “The Impact of Naval Mining on Operational Maneuver and Planning” (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Naval War College, Newport 1997.
Melia, Tamara Moser. “Damn the Torpedoes”: A Short History of U.S. Naval Mine Countermeasures, 1777-1991. Washington D.C.: Naval Historical Center, 1991.
Patterson Jr, Andrew. “Mining: A Naval Strategy”. Naval War College Review. Mayıs 1971, C.23, Sayı:9; 52-66.
Truver, Scott C. “Taking Mines Seriously: Mine Warfare in China’s Near Seas”. Naval War College Review. Bahar 2012, C.65, Sayı:2; 30-66.
Atıf
Elibol, Çağrı. “Deniz Mayını”, Çanakkale Savaşları Ansiklopedisi, Ed. Murat Karataş, İstanbul: Çanakkale Savaşları Enstitüsü Yayını (ISBN: 978-605-80897-7-8), 2023.
Çağrı Elibol, “Deniz Mayını”, Çanakkale Savaşları Ansiklopedisi, Ed. Murat Karataş, Çanakkale Savaşları Enstitüsü Yayını (ISBN: 978-605-80897-7-8), İstanbul 2023.
• Maddenin Dijital Nüshasını pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
DOI: https://doi.org/10.5281/zenodo.13749044