BİGALI MEHMET ÇAVUŞ
ŞENNUR AYKUT
Mehmet Çavuş; Rumi 1294, Miladi 1878 yılında Bulgaristan’ın Filibe kasabasında dünyaya gelmiştir. Babasının adı Mustafa’dır. 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı sırasında Balkanlardaki Türkler, Rusların ve onların silahlandırdığı Bulgarların katliamına uğrar. Bu katliamdan kurtulmak için çok sayıda Türk yerini yurdunu bırakarak Anadolu topraklarına gelir. Geriye kalanlar ise 1912 Balkan Savaşları’nda aynı katliama uğrarlar. Bu dönemde yine Anadolu’ya Türk göçleri olur. 93 Harbinde Türk ve Müslümanlara uygulanan işkence ve cinayetlerin daha doğrusu Türkleri Balkanlar’dan çıkarmak için uygulanan sistemli yok etme politikasının doruk noktası Balkan Savaşları’dır. Bu savaşlar sonucunda Osmanlı yüzölçümü olarak küçülmekle birlikte göçler nedeniyle Anadolu’da Türk nüfusu artar.
Bahçeli (O dönemdeki adıyla İhsaniye) köyündeki muhacirlerin büyük kısmı 93 Harbi denen 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı sırasında gelip yerleşmiş olanlardır. Rusya Bulgaristan’daki Türk varlığını sona erdirmek için cinayet işleme ve dehşet saçma yolunu izlemiş, Türkleri öldürerek veya ölüm korkusuyla yurtlarından kaçırmayı amaçlamıştır. Hayatı dayanılmaz hale getiren yoğun baskılar, katliamlar ve can güvenliğinin olmaması nedeniyle Balkanlardaki Türkler vatanlarını, eşyalarını, tarlalarını, evlerini, işyerlerini yani bütün malvarlıklarını geride bırakarak Anadolu’ya göç ederler. Bu göçler kaçmak şeklinde cereyan etmiş ve çok kötü koşullarda gerçekleşmiştir. 93 Harbinden sonra neyi var neyi yoksa orada bırakıp yollara düşen bu insanlar içinde Mehmet Çavuş’un ailesi de vardır. Mehmet Çavuş bu göç sırasında bebektir. Anadolu’ya gelmek için yollarda perişan ve bakımsız olan bu muhacirlerin acı çekmesini ve mağduriyetlerini önlemek amacıyla gerekli tedbirler alınmaya çalışılmış fakat devlet bütçesinin yetersizliği ve aşırı savaş giderleri nedeniyle yapılmaya çalışılanlar yetersiz kalmıştır. Göç edenler öncelikle devlet arazilerine yerleştirilmeye çalışılmıştır. Göç edenlerin çoğu tarımla ve hayvancılıkla uğraşmasına rağmen Mehmet Çavuş’un ailesi aynı zamanda ipekböcekçiliği ile geçimini sağlamıştır. Bulgaristan’da yaptıkları işi, Bahçeli köyüne göç edince de sürdürmüşlerdir. İpekböcekçiliğinin yanında, elde ettikleri ipeklerden havlu ve çarşaf da yapmışlardır. Mehmet Çavuş’un eşi Fatma’da kendi gibi Bulgaristan muhaciridir. Hüseyin, Hatice, Kamile, Zehra, Hayriye isminde beş çocukları olmuştur. Anadolu’ya gelen göçmenlerin, Anadolu’nun demografik, ekonomik ve sosyal yapısına büyük etkileri olmuştur. Anadolu’da Türk nüfusu artmış, Türklük bilinci üst düzeye çıkmış dolayısıyla milli bir Türk Devleti’nin temellerinin atılmasına katkı sağlamıştır.
Çanakkale Savaşları, 3 Kasım 1914’te İngiliz ve Fransız gemilerinin top ateşiyle başlar ve ilk şehitler o gün verilir. Asıl deniz savaşları ise 19 Şubat’ta başlar. Bu tarihte Türk tabyaları, uzaktan topçu ateşine tutularak tahrip edilmeye çalışılır; ancak bu ateşler çok etkili olamaz. Bombardıman, 18 Mart’taki boğazı tüm güçleriyle geçme girişimine kadar aralıklarla devam eder. Bu süre zarfında, 19 Şubat’ta tahrip edilemeyen boğaz girişindeki tabyaların tamamını etkisiz hâle getirmek isteyen İngilizler, 25 Şubat’ta Çanakkale Boğazı girişini yoğun topçu ateşine tutar. Orhaniye, Ertuğrul ve Seddülbahir tabyaları bu bombardıman sonucunda neredeyse tamamen harap olur. Topların onarılmasını ve başka topların buralara kaydırılmasını engellemek için 4 Mart gününe kadar aralıklarla bombardıman sürer. 26-27 Şubat’ta tabyalarımıza ateş edilir, 28 Şubat’ta Seddülbahir, Ertuğrul, Kumkale ve Orhaniye tabyaları tekrar bombalanarak ağır hasar verilir.
1 Mart’ta İtilaf Devletleri donanmasının bir kısmı Boğaz girişini bombardıman ederken, diğer bir kısmı Saroz Körfezi tarafında keşif yaparak sahil kısmına çıkarma girişiminde bulunmuş; ancak bu girişim başarısız olmuştur. 2 Mart’ta, Türk bataryalarını susturmak amacıyla bombardımana devam edilmiş, fakat Türk bataryalarından gelen karşılık üzerine geri çekilmek zorunda kalınmıştır. 3 Mart’ta Bolayır ve Yıldız tabyaları ile Seddülbahir, Kumkale ve Kirte bölgeleri bombalanmıştır. 3-4 Mart gecesi ise Çanakkale Boğazı girişindeki Osmanlı topçu bataryaları, gece boyunca aralıklarla bombardımana tutulmuştur.
Sadece denizden bombardımanla Çanakkale’yi geçemeyeceğini anlayan düşman, deniz saldırısına karadan destek sağlamak amacıyla çıkarma yapma kararı almıştır. 4 Mart günü saat 09.00’da Seddülbahir güçlü bir bombardımana tutulmuştur. Saat 14.45’te beş zırhlı ve yedi torpido eşliğinde bombardıman yoğunlaşmış ve yaklaşık 45 dakika sürmüştür. Artık sahilde yaşam kalmadığını düşünen düşman kuvvetleri, bu ateşin himayesinde Plymouth taburunu kıyıya çıkarmıştır. Kıyıya çıkarılan birlik, bir subayın komutasında, üç büyük sandalda bulunan yaklaşık 70 İngiliz askeri ve bir makineli tüfekten oluşmaktadır. Bir yandan gemilerin bombardımanı, diğer yandan makineli tüfek ve İngiliz askerlerinin saldırısına karşı, 19’uncu Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal’e bağlı 27’nci Piyade Alayı 3’üncü Tabur 10’uncu Bölük çavuşlarından Mehmet Çavuş, yaklaşık 20 askerden oluşan yarım takımıyla direniş göstermiştir.
Mustafa Kemal, Müstahkem Mevki Kumandanlığına yazdığı yazıda o günü şöyle anlatır; “Öğleden evvel saat dokuzda düşmanın üç dretnot ve beş torpidosu tarafından Seddülbahir ve civarı bombardıman edilmeye başlandı. Bu esnada bir nakliye sefinesi ile üç mavnası Seddülbahir iskelesine takarrüble asker ihracına başlamış ve bombardıman himayesi tahtından bir zabit kumandasında yetmiş kişilik tahmin edilen bir kuvvet ve bir makineli tüfenk iskeleye çıkmıştır. Yirmi Yedinci Alayın Onuncu Bölüğünden Mustafa Oğlu Mehmed Çavuş kumandasındaki nısıf takım tarafından çıkan düşman üzerine Seddülbahir tabyasından ateş açılıyor ve düşman da mukabeleten ateşe başlar. Muharebe üç saat kadar devam etmiş mesafenin azlığı ve askerimizin şiddetli ateşi altında ve en nihayet süngü hücumuna kalkması sayesinde düşman askeri sebat edemeyerek birçoğu vurulmuş oldukları halde sandallarına rakiben firar etmişlerdir. Bu bombardıman esnasında 27’nci Alay 10’uncu Bölükten altı şehid ile on üç mecruhumuz vardır.”
Bu çıkarma, Seddülbahir tabyasının Türkler tarafından boşaltıldığı düşünülerek yapılmıştır. Tahminleri de doğrudur. Tabya boşaltılmıştı fakat 9’uncu Tümen Komutanı Albay Halil Sami Bey, 27’nci Alay 3’üncü Tabur 10’uncu Bölük Çavuşu Bigalı Mehmet Çavuşu yarım takım askeriyle Seddülbahir’e yerleştirmiştir.
Çıkarmadan haberdar olan Yarbay Mustafa Kemal, 19’uncu Tümen’e bağlı alayların harekete hazırlanmalarını emredip Seddülbahir’e doğru yola çıkarmıştır. Bu sırada Seddülbahir’deki alay komutanına verdiği emirle, Seddülbahir’e doğru yola çıktığını ve kendisinin oraya varışına kadar sahile çıkmış olan düşmanın kesinlikle denize dökülmesini emretmiştir. Diğer birlikler gelmeden o sırada Seddülbahir’de bulunan Mehmet Çavuş, yanındaki askerleriyle canla başla bulunduğu yeri savunmuştur. Yapılan bombardımandan sonra karaya çıkan düşman askerleri kısa zamanda hedeflerine ulaşacaklarını düşünmüştür.
Çıkarma sırasında Mehmet Çavuş askerlerine şöyle bir konuşma yapar, “Bana bakın, üzerinde durduğumuz, ayağımızı bastığımız yer ata yadigârıdır, vatanımızdır. Ha anamızın ırzı ha vatanın ırzı. Bu gelenler de unutmayın ırz düşmanları. Bu ırz düşmanları buraya geldiklerine pişman olmalı.”
Mehmet Çavuş karşısındaki düşmanın sayıca ve silah olarak üstünlüğünü önemsemeden askerleriyle birlikte yere yatarak düşmana ateş açmıştır. Düşmanda yere yatarak ateşe ateşle karşılık vermiştir. Her iki taraf da birbirlerine çok yakın bir şekilde üç saat dişe diş, kana kan bir mücadeleye girmiştir. Mehmet Çavuş ve askerleri sürekli yer değiştirerek sayılarını çok gösterirmiştir. Bu nedenle teknelerde bekleyen diğer İngiliz askerleri karaya çıkamamıştır. Bir ara Mehmet Çavuş’un tüfek mekanizması işlemez olmuş ve tüfeğini yere atarak istihkâm küreğini eline almıştır. Mehmet Çavuş’a dair askeri kaynaklarda taş ve kaya parçaları ile saldırdığı yazmaktadır. Ancak bu bilgi şüphelidir. O yıllarda Biga’da öğretmenlik yapan ve kendisiyle konuşan Uluğ İğdemir de bu konuda istihkâm küreği ile saldırdığını yazmıştır. Daha sonraki yıllarda bu olayı bilen köylülerin birçoğu, Mehmet Çavuş’un istihkâm küreği ile saldırdığı konusunda birleşmektedir.
İstihkâm küreği ile düşmana tüm gücüyle ve ölümüne saldırarak adeta devleşir. Yanındaki askerleri de süngü hücumuna kaldırmış ve üç saat sonunda İngilizler 23 ölü, 25 yaralı ve 4 kayıpla gemilerine geri dönmüştür. Düşman askerlerinin, deniz savaşları sırasında yaptıkları bu en büyük çıkarma hüsranla sonuçlanmış ve hiçbir şey elde edememiştir. Türk askerleri ise çok büyük moral kazanmıştır. Mustafa Kemal, Seddülbahir’e vardığında düşman askerleri geri püskürtülmüştür. Bigalı Mehmet Çavuş o gün adını altın harflerle tarih sayfalarına yazdırmıştır.
Dönemin Sabah gazetesinin ilk sayfasında “Cihadı Ekber” başlığıyla Mehmet Çavuş’un Seddülbahir Kahramanlığına ait haber vardır. Bu haberde Çanakkale bombardımanında yaşanmış olan Mehmet Çavuş’un ve yanındaki 20 askerinin süngü hücumuyla bir çıkarma girişimini engellemeleri anlatılır.
Bigalı Mehmet Çavuş o günü şöyle anlatır: “Ben mangamla nöbette idim. Düşman gemileri sahili şiddetle bombardıman ettikten sonra çıkarma yapmağa başladılar. Bu arada gizlendiğimiz yerden çıkarak yere yattık ve düşmana ateşe başladık. Düşman da yere yatarak bize ateş ediyordu. Birbirimize çok yakındık. Bir ara benim tüfeğin mekanizması işlemez oldu. Hırsımdan tüfeği attım. Bunu gören bir düşman neferi ayağa kalkarak bana ateş etmeye başladı. Hemen istihkâm küreğini çekerek üzerine atıldım. Kaç kişiye vurduğumu hatırlamıyorum. Gözümü açtığım zaman kendimi sıhhiye çadırında buldum.”
Düşman, 25 Nisan’a kadar başka çıkarma yapamaz. Bu çarpışmada Türk askerlerinden 6 şehit, 13 yaralı vardır. Mehmet Çavuş’ta başından ve göğsünden yaralanır. Avuçlarının içi de paramparçadır. Maydos (Eceabat) Hastanesi’nde tedavi olur, hava değişimi için izin verilerek köyüne gönderilir. Fakat izin süresini tamamlamadan “Arkadaşlarım cephede savaşırken ben burada yatamam” diyerek tekrar cepheye dönmüştür. 27’nci Alay doğrudan 19’uncu Tümen’e bağlı olduğundan Çanakkale Savaşı bitimine kadar Yarbay Mustafa Kemal’e bağlı olarak onun emrinde savaşmaya devam etmiştir.
Mustafa Kemal, Madam Corinne’ye yazdığı mektupta Mehmet Çavuş’tan şu şekilde bahsetmiştir: “Burada benim ismimin duyulmasına hayret etmemeli, çünkü ben mühim bir muharebenin kahramanı olarak Mehmet Çavuşa şeref kazandırmayı tercih ettim. Tabii şüphe etmezsiniz ki muharebeyi idare eden sizin dostunuzdu ve savaş gecesi muharebe saflarında Mehmet Çavuşu bulan da o idi.”
Dönemin Tasfir-i Efkâr gazetesinde Mehmet Çavuş’un yaralı olarak hastanede yattığı haberi yer alır. Bu haberde hastanede yattığı fotoğrafı ve üzerinde madalyalarının olduğu asker kıyafetiyle fotoğrafları da yer alır. Enver Paşa’nın Mehmet Çavuş’u hastanede ziyaret ederek geçmiş olsun dileklerinde bulunduğu ve kendisine madalya verdiği yazmaktadır.
4 Mart günü Seddülbahir’deki çatışmayı Harapkale’den izleyen 19 ‘uncu Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal, Çanakkale Müstahkem Komutanlığına gönderdiği raporunda, Mehmet Çavuş’un madalyayla veya başka biçimde ödüllendirilmesini ister. Böyle bir ödüllendirme diğer askerlere de örnek teşkil edecektir. Mehmet Çavuş gümüş ay yıldızlı harp madalyasıyla ödüllendirilir. Ayrıca kendisine Yarbay Mustafa Kemal tarafından köstekli gümüş saat ve gümüş tabaka (tütün koyma yeri ve kahramanlık beratını koymak için ayrı bir bölümü olan) hediye edilir. Mehmet Çavuş’un kahramanlığı her yerde büyük bir gurur ve kıvanç kaynağı olur.
Müdâfaa-i Milliye Dergisi Başyazarı Mehmed Zeki Bey, ödül olarak Mehmet Çavuş’a ulaştırılmak üzere 10 Osmanlı lirası parayı Harbiye Nezareti’ne gönderir. Harbiye Nezareti bu örnek davranışın gazetelerde yayınlanması için Matbuat Müdürlüğüne 11 Mart 1915 tarihli bir yazı gönderir. Bu yazının yayınlanmasından sonra yurdun her tarafından tebrikler ve bağışlar gönderilmiş, toplanan bağışlar Mehmet Çavuş ve diğer askerlere dağıtılmak istenmiş fakat Mehmet Çavuş hediyeleri kabul etse de parayı kabul etmeyerek diğer askerlere dağıtılmasını istemiştir. Toplanan paranın ne şekilde dağıtıldığı ve kime ne kadar verildiği 1 Kânunuevvel (Aralık) 1915 tarihli Sabah Gazetesi’nde yayınlanmıştır.
Mehmet Çavuş, Çanakkale Savaşı bittikten sonra Bahçeli köyüne dönmüştür. Toplam 16 yıl askerlik yapmıştır. Ara ara kısa süreli izne gelmiş yine cepheye dönmüştür. 16 yıl askerlikten sonra hayatına kaldığı yerden devam etmeye çalışmıştır. Geçimini sağlayabilmek için çiftçilik yapmaya başlamıştır. Anne ve babasının Bulgaristan’dan getirdikleri geçim kaynağı olan İpekböcekçiliği ile de uğraşmıştır. Bu şekilde kendisinin ve ailesinin geçimini sağlamış, kendisine bizzat Atatürk tarafından teklif edilen maddi yardımları; “Ben vatanım için savaştım, para için savaşmadım” diyerek reddetmiştir.
Her yıl 18 Mart Deniz Zaferi törenlerine davet edilir sağlığı elverdikçe de katılmıştır. 1950 yılında dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü Biga’yı ziyareti sırasında Mehmet Çavuş’u köyden aldırarak kendisiyle görüşmüştür. O zamanlar halkevi olan günümüzde sağlık ocağı olarak kullanılan binanın balkonundan halka seslenirken, Mehmet Çavuş da balkonda İsmet İnönü’nün yanında bulunmuştur. Konuşması bittikten sonra Mehmet Çavuş’la bir süre sohbet etmiş ve kendisine ihtiyacı olup olmadığını sormuştur. Mehmet Çavuş, “Sağlığınızı dilerim Paşam” diyerek hiçbir talepte bulunmamış olsa da oysa artık yaşlanmıştır.
Hayatı boyunca devletten maddi hiçbir yardım almaz gücü yettiğince kendi geçimini sağlamaya çalışmıştır. Ta ki seksen yaşlarında artık gücü yetmemeye başlayana kadar. İyice güçten kuvvetten düştükten, ihtiyaçlarını karşılayamaz hale geldikten sonra bir avukat aracılığıyla devletten yardım talep eder. Fakat avukatın çıkacak toplu paranın yarısını alırım demesi üzerine “Vay anasını benimle beraber mi savaştın? Bende almıyorum devletin parasını sana mı yedireceğim” diyerek talebinden vazgeçer. 1960’lı yıllarda damadı Hüseyin Eren köy muhtarı olunca maaş bağlanması için girişimde bulunur. Ankara’dan maaş bağlanması için sıraya alındığını bildiren yazı gelmesine rağmen ömrü yetmez. Son yılları ekonomik sıkıntı içinde geçer ve ömrünü bu şekilde tamamlar. Ömrünün son ayları yatalak hasta olan eşine bakmakla geçer. Eşine bakarken kendisi aniden hastalanır ve bir hafta içinde Hakkın rahmetine kavuşur. Vefatı, 3 Şubat 1964 tarihinde Ramazan ayı içinde bayrama 12 gün varken olur. Kendisinden sonra 15 Şubat 1964 tarihinde bayramın ilk günü eşi de vefat eder. Günümüzde ikisi de Bahçeli köyü mezarlığında yatmaktadır.
Kaynakça
Arı, Kemal. Birinci Dünya Savaşı Kronolojisi. Ankara: Genelkurmay Başkanlığı Yayınları, 1987.
Askeri Tarih Belgeleri Dergisi. Ankara: Genelkurmay. ATASE Başkanlığı. 1989, Sayı:88;16.
Atabay, Mithat. Çanakkale Savaşları Sırasında Devletlerin Stratejileri, Çanakkale Tarihi. C.IV, İstanbul: Değişim Yayınları, 2008.
Atatürk, Mustafa Kemal. Arıburnu Muharebeleri Raporu. Haz. Uluğ İğdemir. Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1986.
Atatürk, Mustafa Kemal. Atatürk’ün Bütün Eserleri. Haz. Kurtuluş Güran. İstanbul: Kaynak Yayınları, 1998, I, s.210.
Bıyıklıoğlu, Tevfik. Trakya’da Millî Mücadele. C.I, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayını, 1987.
Biga Bahçelili Mehmet Çavuş. Çanakkale Turizm ve Tanıtma Derneği Dergisi. Çanakkale: Detay Yayıncılık, 2001.
Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale Cephesi. C.V, Ankara: Genelkurmay ATASE Yayınları, 2012.
Emin, Ali. “Çanakkale’ye Düşman Donanmasının Saldırıları”. Yeni Mecmua Çanakkale Özel Sayısı 18 Mart 1334/1918. Haz. Muzaffer Albayrak ve Ayhan Özyurt. İstanbul: Yeditepe Yayınları, 2006.
Erat, Muhammet. Çanakkale Savaşlarında Deniz Harekâtı, Çanakkale Tarihi. C. IV, İstanbul: Değişim Yayınları, 2008.
Gençcan, Mehmet İhsan. Çanakkale Savaşlarından Altın Harfler. İstanbul: Bayrak Yayınları, 1997.
Genelkurmay. ATASE Arşivi Arş.No.6/1666, K.4618,D.43,F.71
Görgülü, İsmet. Atatürk’ün Emir ve Raporları. Atatürk’ün Arıburnu Muharebeleri Raporu ve Anafartalar Muharebatına Ait Tarihçe adlı eserlerinde yer almayan emir ve raporlarından bir demet. Ankara: Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, 1990, VII, Sayı:19; 94.
Gürsu, Engin. Biga Pegai. Biga: Doğuş Yayıncılık, 2001.
Gürsu, Engin. Biga Şehitliği. Biga: Doruk Matbaacılık, 2011.
Hallaçoğlu, Ahmet. Balkan Harbi sırasında Rumeli’den Türk Göçleri (1912-1913). Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1994.
İğdemir, Uluğ. Biga Ayaklanması ve Anzavur Olayları. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1973.
İpek, Nedim. Rumeli’den Anadolu’ya Türk Göçleri (1877-1878). Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1994.
Kurşun, Zekeriya. Çanakkale Muharebeleri. Türk Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı, 1993, VIII, 207.
Mc Carthy, Justin. Ölüm ve Sürgün. Çev. Bilge Umar, İstanbul: İnkılap Yayınevi, 1998.
On Yıllık Savaşın Günlüğü. Haz. Dr. İsmet Görgülü. İstanbul: Güncel Yayıncılık, 2007.
Osmanlı Belgelerinde Çanakkale Muharebeleri-I. Ankara: Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı. 2005, Yayın No:71;11-36.
Özverim, Melda. Mustafa Kemal ve Corinne Lütfü. Bir Dostluğun Öyküsü. İstanbul: Milliyet Yayınları, 1998.
Sabah Gazetesi. Rumi 18 Teşrinisani 1331 (Miladi 1 Kanunuevvel-Aralık 1915). İstanbul, 1915.
Sabah Gazetesi. Rumi 27 Şubat 1331 (Miladi 12 Mart 1915). İstanbul, 1915.
Selahattin Adil Paşa. Çanakkale Cephesinden Mektuplar-Hatıralar. İstanbul: Yeditepe Yayınları, 2007.
Steel, Nigel. end Hart, Peter. Gelibolu Yenilginin Destanı. Çev. Mehmet Harmancı, İstanbul: Sabah Yayınları, 1996.
Şahin, Enis. Kronolojik Çanakkale Savaşları Tarihi (3 Kasım 1914-9 Ocak 1916). Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi. 2009, XXV, Sayı: 73;119.
Tasfir-i Efkar Gazetesi. Rumi 19 Mart 1331 (Miladi 1 Nisan 1915). İstanbul, 1915.
Atıf
Aykut, Şennur. “Bigalı Mehmet Çavuş”, Çanakkale Savaşları Ansiklopedisi, Ed. Murat Karataş, İstanbul: Çanakkale Savaşları Enstitüsü Yayını (ISBN: 978-605-80897-7-8), 2025.
Şennur Aykut, “Bigalı Mehmet Çavuş”, Çanakkale Savaşları Ansiklopedisi, Ed. Murat Karataş, Çanakkale Savaşları Enstitüsü Yayını (ISBN: 978-605-80897-7-8), İstanbul 2025.
